İstanbul Sözleşmesi, geniş kapsamda bir sözleşme olup kadınların yaşatılması için gündeme gelen bir düzenlemedir. Daha fazla kadının ölmesini engelleyecek olan “koruyucu” ve “önleyici” İstanbul Sözleşmesi bu yazıda incelenecek ve kadınları korumada neden önem taşıdığı belirtilecektir.
İstanbul sözleşmesi nedir?
İstanbul Sözleşmesi’nin diğer adı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. Bu sözleşmenin önemi, kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin sözleşmede belirlenen temel standartlar çerçevesinde önlenmesidir. Aynı zamanda sözleşmeye taraf devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini de belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesi olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü kadın hakkı demek insan hakkı demektir. Sözleşmede amaç; bir kadına yönelik uygulanan şiddetin sadece tüm kadınlara değil aynı zamanda tüm insanlığa karşı da yapılan bir şiddet olduğunu vurgulamaktır.
Sözleşmede bahse konu amacın yanı sıra 4 temel prensip bulunmaktadır. Avrupa Konseyi tarafından belirlenmiş prensipler şunlardır:
Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni 12.03.2012 tarihinde imzalamıştır. Uluslararası hukukta kadına karşı şiddeti ya da ayrımcılığı yasaklayan pek çok uluslararası düzenleme bulunsa da İstanbul Sözleşmesi, kapsamı ve oluşturduğu denetim mekanizması sayesinde diğer düzenlemelerden farklı bir sözleşmedir. Bağlayıcılığı, ülkeleri bir denetim mekanizmasına tabi tutmaktadır. Mağdur kadının ailevi bağı olup olmadığına bakılmaksızın ev içi şiddetin (evli olsun olmasın aile ve özel hayat sınırları içerisinde kadının alanını ihlal eden herhangi biri tarafından yöneltilen şiddet) ve kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi açısından şiddetle mücadeleye ilişkin standartlar öngören ve Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk uluslararası sözleşme olmasının önemini ayrıca belirtmek gerekir. Mağdur kadının haklarının korunmasına yönelik tedbirlerin alınmasını ve kadının seçtiği toplumsal kimliği ne olursa olsun ayrımcılık gözetilmeden korunmasını garanti eden ilk uluslararası sözleşmenin toplumumuzda önemi bir hayli fazladır.
Sözleşmenin maddelerinin hukuki önemi
Sözleşmenin maddelerine bakıldığında kadına şiddetin tanımından bu şiddetin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alımına kadar geniş bir yelpaze oluşturulduğu görülecektir.
Örneğin bu sözleşmeye göre kadına şiddet şöyle tanımlanmıştır:
3.Madde: “kadına karşı şiddetten”, kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.”
Bir diğer önemli düzenleme; sözleşmenin 42. maddesinde belirtilmiş olup bu maddeye göre; mağdurun kültürel, sosyal, dini ya da geleneksel olarak kabul gören davranış normlarını ihlal etmesi de şiddete gerekçe olarak gösterilmemektedir.
Buradan anlaşılacağı üzere sözleşme hem uluslararası hem de ulusal çapta iyi düzenlenmiş ve kadını olası tüm şiddetten koruyabilecek bir sözleşmedir. Sözleşmeye bakıldığında belirlenen birtakım bölüm başlıklarının incelenmesi mümkündür. Bu bölümlerin kadına yönelik şiddetin önlenmesi için tespit edilmiş tüm hususlarla birlikte detaylandırıldığı da görülecektir. Bu detaylar ise birer özetle açıklanacak olursa;
Tüm bu sözleşmede belirtilen bölümler; ülkemizde kadına karşı şiddetin önlenmesinde, ayrımcılığın engellenmesinde ve birçok kadının ömrünün uzatılmasında etkili olabilecek tedbirleri ve uygulama prosedürlerini düzenlemektedir. Bu sözleşmenin bir diğer önemi yürürlüğe girdiği andan itibaren Anayasa’mızın 90. Maddesi’nin 5. Fıkrasında uygulama alanına girmektedir.
Anayasamızın 90. Maddesinin 5. Fıkrası: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”
Bu madde hükmüne göre eğer Türkiye Anayasası ve İstanbul Sözleşmesi ile kadına şiddet konusunda bir hukuki uyuşmazlık yaşanırsa; dosyaya bakan mahkeme, İstanbul Sözleşmesi’ne göre karar vermek zorundadır. Ülkemizde 2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi bu anlamda bağlayıcılık karakterine sahip olup kadına şiddet davalarında kadının yaşamını en üst seviyede koruyabilecek durumdadır.