Avukat Elvan Kılıç, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne özel bir yazı kaleme aldı. Mülteci, savaş ve zulüm gören ya da göreceği endişesine kapılma gibi sebeplerinden dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalmış ve başka ülkelere sığınma başvurusu yapan ya da yapmak isteyen bütün yabancılara denmektedir. Her bireyin sahip olması gereken temel ihtiyaçların mültecilere sağlanması en büyük haklarıdır. Mültecilerin sığınma başvurusu yapmak zorunda kaldıkları ülkelerde yaşayan diğer yabancılara sağlanan eşit haklar, yardımlar, temel ihtiyaçlar mültecilere de verilmelidir.
Kendi ülkelerinde nasıl ki sosyal ve ekonomik haklardan, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden faydalanabiliyorlarsa sığınma talep ettikleri ülkelerde de aynı şartlarda yaşamalıdırlar. Mülteciler, 1951 sözleşmesinde belirtilen hükümler gereği devlet tarafından korunur. Mülteci statüsü alabilmeleri için da geldikleri ülke tarafından sığınma taleplerinin kabul edilmiş olması gerekmektedir. Sığınma talebi kabul edilen kişiler, mülteci statüsü alır. Mültecilerin 1951 sözleşmesine göre ayırıma tabi tutulmaksızın vatandaşı olduğu ülkeye uygulanan istisnai tedbirlerden muaf olarak din özgürlüğü, medeni haklardan yararlanma özgürlüğü, menkul ve gayrimenkul edinme hakkı, fikri ve sınai mülkiyet hakkı, dernek hakları, mahkemelerde taraf olma hakkı, çalışma hakkı, tarım, sanayi, sanat ve ticaret sahalarında iş yeri açmak ve şirket kurma hakkı, ihtisas mesleğini icra etmek hakkı, vesika (karne) hakkı, mesken edinme hakkı, eğitim hakkı, sosyal yardım hakkı, sosyal sigorta ve çalışma mevzuatından yararlanma hakları vardır. Sadece belirli durumlarda istisna uygulanabiliyor; bu istisnai durumları da örnek verecek olursak büyük ölçekli mülteci akımlarında devletler dolaşım ve çalışma özgürlüğü ve tüm çocukların düzgün biçimde okula yerleştirilmesi gibi bazı hakların kullanımı konusunda kısıtlama koyabiliyor.
Sadece günümüzde değil uzun zamandır sıklıkla yaşanan kadınların toplumsal sorunları, ünlü, sanatçı, iyi bir meslek sahibi, iş kadını olması veya olmaması fark etmeksizin devam ediyor. Bunun yanı sıra zulüm gördükleri ülkelerden kaçıp mülteci olarak geldikleri ülkeden de darbe yiyen kadınlar çok fazla. Mülteci nüfusunun yüzde 80’ini kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Bu sebeple yaşanan en ufak olayda ilk etkilenen yine kadınlar ve çocuklar oluyor. Kadınlar cinsiyete dayalı şiddete maruz kalıyor, eşlerinin istismarından başlayıp zorla askere alınmaya kadar zorluklarla karşılaşabiliyorlar. Mültecilerin özellikle Suriye’den Türkiye’ye gelen nüfusun geçimlerini nasıl temin edecekleri, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının nasıl giderileceği, ucuz iş gücü kaynağı olarak kullanılmadan normal şartlar altında nasıl çalışabilecekleri konusunda devletin ürettiği çözümler bulunmuyor. Bugün Türkiye’de küçük Suriyeli çocuklar dilenerek ya da günde 15-16 saat çalışarak cüzi bir rakama çalıştırılıyorlar. Bunun yanı sıra yabancı olarak ve hor görülüyorlar. İnsanların devlet tarafından korunması ve haklarını koruması temek bir haktır. Mülteciler de gittikleri ülkede yaşayan her vatandaş gibi bu haktan yararlanmak zorundadır. Böylece, mülteciler düşünce ve dolaşım özgürlüğü, işkenceye ve onur kırıcı muameleye tabi olmama gibi temel medeni haklardan yararlanırlar. Bu hükümetin tercih yapacağı bir mesele değildir. Ülkemizde de mülteci kabul esaslarında düzenleme yapılması gerekli ve son derece önemlidir. e-Haber Ajansı (e-ha)