Hayvan haklarıyla ilgili yeni yasa teklifinin bazı maddeleri kamuoyuyla paylaşıldı. Biz de bu tasarıdan yola çıkarak ülkemizde hayvan haklarının şu anki durumunu ve yeni yasanın amaçladıklarını Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu'ndan Şebnem Aslan ve Avukat Elvan Kılıç’a sorduk.
Hayvanlara olan şiddetle ve haksızlıkla çok sık karşılaştığımız şu günlerde AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin uzun zamandır beklenen yasa teklifi ile ilgili bir bilgilendirmede bulundu. Hayvanlara yönelik eziyet, kötü muamele, öldürme gibi eylemlerde hapis cezası öngören hayvan hakları ile ilgili yasa teklifi iki hafta içinde TBMM Başkanlığı'na sunulacak.
Peki bu yasa teklifinde neler yer alıyor? Yeni yasa hayvan haklarında nelerin değişmesini amaçlıyor? Yasanın olumlu ve olumsuz yönleri neler? Ülkemizde hayvan hakları şu anda ne durumda? Hepsini ve daha fazlasını Delegasyondan Şebnem Aslan ve Avukat Elvan Kılıç ile konuştuk.
Ülkemizde hayvan haklarının şu anki durumu nedir?
Elvan Kılıç: Türk hukukunda temel yasalarda hayvanları korumaya yönelik doğrudan bir hüküm yoktur. Ancak hayvanların haklarını korumaya yönelik düzenlenmiş hükümler bazı kanun veya yönetmeliklerde yer almaktadır. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ise amacı ve konusu doğrudan hayvanlar olan özel bir kanundur. Bu kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamalarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.
Şebnem Aslan: Ülkemizde ne yazık ki şu anda hiçbir tür hayvanın hak ettiği gibi yaşayabildiğinden söz edemeyiz. Hepimizin ulusal basında ya da sosyal medyada şahit olduğu gibi hayvanlara şiddet, sömürü had safhada. 2012’den beri doğru maddelerle çıkmasına uğraştığımız yasa ile tüm tür hayvanların hak ettikleri gibi yaşama haklarına sahip olmalarını, onlara acı çektiren, öldüren tüzel ve gerçek kişilerin bu suçları işlemelerinin önüne geçilmesi için caydırıcı cezalarla cezalandırılmasını amaçlıyoruz.
Günümüzde hayvanları terk etmenin/eziyet etmenin hukuki bir boyutu var mı?
Ş.A.: Aslında sahipli hayvanı terk etmek yasak. Fakat bunun bir yaptırımı yok. Yeni düzenlemeyle çok caydırıcı cezalar getirilmeli ki insanlar bakamayacağı hayvanı alıp iki gün sonra sokağa ya da yaşayamayacağı belediye barınaklarına atmasın. Eziyet etme de aynı şekilde, elle tutulur bir yaptırımı yok. Hayvan sahipliyse, vücut bütünlüğünü bozduysa, mal olarak fatura değerini düşürdüyse fail devlete biraz daha fazla para ödüyor, hepsi o kadar.
E.K.: 15 Ekim 1978’de, Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi, Paris’te UNESCO Evinde ilan edilmiş ve 1990 yılında da kamuya duyurulmuştur. Beyannamenin birtakım maddelerine baktığımızda, hayvanın var olma ve türünün korunması hakkına, saygı görme hakkına, bakılma ve korunma hakkına, eziyet edilmeme hakkına, fiziksel ve psikolojik olarak acı çekmeme hakkına ve onurunun korunması hakkına sahip kılınması gereğinden söz edilmektedir.
Sadece uluslararası sözleşme maddeleri değil aynı zamanda ülkemizde düzenlenen mevzuatlar da hayvanları terk etmenin veya onlara herhangi bir yolla eziyet etmenin hukuki boyutunu düzenlemiştir ancak hukuki boyut hayvanların ‘mal’ olarak değerlendirilmesi sebebi ile dar kapsamda kalmıştır. Bu kapsamın değiştirilmesi ancak yasanın değiştirilmesi ve hayvanların ‘mal’ statüsünden çıkarılarak ‘can’ statüsüne konulması ile boyut değiştirecektir” dedi.
‘Sahipli’ ve ‘sahipsiz’ hayvan terimlerinin kaldırılması planlanıyor. Bunun hayvan haklarına ne gibi bir katkısı olacak?
E.K.: Anılan kanunun 4'üncü maddesinde evcil hayvan (sahipli hayvan) ile sahipsiz hayvanların eşit olduğu düzenlenmiştir. “Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir” denilerek hayvanlar arasındaki eşitliğe vurgu yapmıştır. Ancak her ne kadar kanundaki düzenlemeler sahipli ve sahipsiz hayvanları birbirinden ayırmasa da uygulamada sahipli hayvanlar daha çok korunmaktadır. Çünkü onların sahipleri vardır ve kendilerine bir zarar gelmesi durumunda sahipleri onlar adına hakları için savaşacaktır. Ancak sahipsiz hayvanlar kendilerine bir zarar gelmesi durumunda daha çok mağdur olmakta, kendilerini koruyan kimseler bulunmadığı için hakları zarar görmektedir. Yeni yasa ile bu eşitsizliğin ortadan kaldırılması hedeflenmektedir.
Belediyelere artık hayvan bakımı ve korumasına dair bazı zorunluluklar getirilmesi planlanıyor. Şu anda belediyeler hayvanlarla ilgileniyor mu?
E.K.: Belediyelerin gönüllü kuruluşlarla işbirliği içinde, güçten düşmüş hayvanlar için bakım evleri kurmaları, ayrıca hastaneler kurarak onların bakım ve tedavilerini sağlamaları ve eğitim çalışmaları yapmaları 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nda hükme bağlanmıştır.
Ş.A.: Şu anda ülkemizdeki 1400 belediyenin birçoğu, sokak hayvanlarını şehir dışlarına, ormanlık alanlara, kırsala atıyor. Belediyelerin sadece 234’ü kısırlaştırma yapıyor. Bu kadar az sayıda kısırlaştırma yapılırsa hayvanlar kontrolsüzce üreyecek, vatandaş sürekli şikâyet edecektir. Nitekim şu anda tam da bunu yapıyorlar. "Atma, üreme, öldürme" döngüsü devam ediyor. Bunun önüne geçilmesi için, tüm ilçe belediyelerinin kendi kısırlaştırma ve minör tedavi merkezlerini kurması, kendi sokak hayvanlarını "Büyükşehire kısırlaştırmaya götürüyorum" bahanesi ile kendi ilçe sınırlarının dışına çıkarmaması, büyükşehir belediyelerinin ise sadece hayvan hastaneleri ve sokakta yaşayamayacak hayvanlar için mağdur bakımevleri kurması gerekiyor.
Tüm bunları gerçekleştirebilmek için ilgili mevzuatlarda belediye başkanlarının asli görevleri arasına hayvanlar da eklenmelidir. Görev ihmali, hayvana şiddet, öldürme olaylarında ise başta belediye başkanı olmak üzere tüm belediye görevlileri caydırıcı cezalar almalıdır. Bu cezalar sadece para cezası olmamalı, öldürme, işkence, tecavüz gibi suçlarda mutlaka hapis cezası verilmeli, idari para cezalarında ise suçu işleyen sorumlu tutulmalı, para, belediye kasasından vatandaşın verdiği vergilerden ödenmemeli, suçu işleyenden tahsil edilerek caydırıcı olması sağlanmalıdır.
‘Evde üçten fazla hayvan bulunmayacak’ maddesini okuduk yasa teklifinde. Bu konunun hukuki boyutu nedir?
E.K.: Kanunda “Bir evde şu kadar hayvan bulundurulmalı” gibi ibareler ve tabii ki buna ilişkin bir hüküm yok. Bu konu ile ilgili bir hukuki boyut henüz bir hükme de bağlanmamış durumda. Ama burada amaç evlerde bakılan farklı ve çeşit cins hayvanların doğal ortamlarında bakılması ve daha iyi bakılmasıdır. Zira bir evde çok çeşit hayvan olursa ve bakan kişi hepsine yetişemezse orada bulunan hayvanlara yazık oluyor çünkü hiçbir hayvan bakımsız bir ortamda özgürlüğüne kilit vurulmuş olarak yetiştirilmek istemez. Aslında hedeflenen bu. Ancak aynı hüküm evinde 4-5 tane kediye bakan insanı da kapsadığından tartışmalı ve hayvan severler tarafından oldukça olumsuz karşılanan bir teklif niteliğindedir.
İnsanların hayvan bakma hakkı sınırlandırılabilir mi?
Ş.A.: Tabii ki sınırlandırılamaz. Eğer hayvan sayısı yüzünden komşulara rahatsızlık veriliyorsa, bu konuda mevzuat zaten açık ve net. Çok nadir olan bu durumlarda gerek Tarım Orman Müdürlükleri gerekse zabıtalar kanunu uyguluyor, önlemler alınıyor, hayvanlara el konarak evden tahliyelere kadar gidiliyor. Ama bu konuyu bu şekilde genelleştirerek kanun maddesi haline getirmek hem insanlar hem de hayvanlar açısından sakıncalı olacaktır.
Hayvan haklarını korumak için hukuksal anlamda başka neler yapılabilir?
E.K.: Her ne kadar yasalar mevcut olsa da öncelikle hukuki bir denetim mekanizması getirilmeli. Halihazırda zaten barolar nezdinde kurulmuş olan Hayvan Hakları Merkezleri veya komisyonları mevcut. Ancak sahipsiz bir hayvanın işkence görmesi durumunda olay savcılığa intikal edildiğinde yapılan soruşturma çok zayıf kalıyor. Aynı şekilde yasa hayvanları ‘can’ değil de ‘mal’ olarak nitelendirdiği için yargılama esnasında hayvanın hakkı dikkate alınmıyor veya önemsenmiyor. Hayvanları koruyacak emsal kararlar çok az. Kanunlar ve uygulamalar arasında zıtlık azaltılır ve yargıda hayvanların hakları daha çok korunursa en azından yapılan değişiklik tam anlamıyla yerine getirilmiş olacaktır.
Ş.A.: Öte yandan hep sokak hayvanlarından, kedi, köpekten bahsediyoruz. Ancak faytonlara koşulan atların da, deneyde kullanılan hayvanların da, hayvanat bahçelerinde kötü koşullarda esir edilen yaban hayvanlarının da, doğalarından koparılıp şiddetle eğitilen, hayat süreleri çok kısalan yunus parklarındaki deniz canlılarının da, av ve av turizmi adı altında acımasızca katledilen hayvanların da, kürkü için felaket koşullarda üretilen sonra da canlı canlı yüzülen kürk hayvanlarının da, süt ve üretim çiftliklerinde eziyet içinde sömürülen hayvanların da, havai fişekler yüzünden yuvalarından düşen kuş yavrularının, kalp krizi geçiren hayvanların da haklarını korumamız gerekmez mi?
Ülkemizde hayvan haklarından bahsedebilmek için sadece gözümüzün önündekiler için değil, hiç görmediğimiz hayvanların da yaşamlarını güvence altına alacak kanunlar çıkmalı. Dünyanın farklı yerlere gittiği, değerlerin, ölçülerin değiştiği, acı da olsa dünyanın efendisi olmadığımızı çok iyi anladığımız şu günlerde, aslında dünya üzerinde diğer canlılarla eşit haklara sahip olduğumuzu, onların haklarını gasp etmeden, yaşamlarına saygı duymamız gerektiği gerçeğini özümsersek, belki o zaman huzura ereriz ve dünya daha iyi bir yer haline gelir.