Telif hakkı, son yıllarda ulaşılabilirliğin hızla artmasıyla, dünyanın dört bir yanına tek bir tuşla ulaşabilen her türlü yazının, sesin, fikrin sahibini hukuki zeminde koruma altına almaya yarayan haktır. Kapsamlı tanımıyla, fikir ve sanat eserlerini üreten kişinin, bu eserden doğan haklarının hepsi telif hakkı kapsamındadır ve bu hak hukuki zeminde korunmaktadır.
İnsanoğlu varolduğu günden bu yana sayısızca fikir ürünü ortaya konulmuştur. İlkçağlarda, ‘’Bir şeyin aslına sahip kimsenin, eklentilerine de sahip olacağı’’ anlayışı hakim olduğu için eser sahibi madden ve manen koruma altına alınmamıştır. Matbaanın icadı ile eserler çoğaltılmaya ve geniş kitlelere ulaşmaya başlamış; ürünlerin sayısının artması ile bir gelir odağı olan bu alanla beraber fikri hakların maddi anlamda korunması gerekliliği arz etmiştir. Gerekliliğin ortaya çıktığı süreçte öncelikli amaç, eserleri basabilmek için idari otoritelerden izin almak olsa da zamanla bu amaç dönüşüme uğramıştır. Bu süreci de kanuni gelişmeler takip etmiştir. Bu sebeple, süreci irdeleyerek geldiğimiz noktayı belirtmek amacındayım.
Kabul edilebilecek ilk fikir ve sanat eserleri kanunumuz, 1910 tarihli Hakkı Telif Kanunumuzdur. Özellikle son zamanlarda telif hakları ile ilgili çokça çalışma yapılmasının sebebi ise fikir ve sanat eserlerini korumada 20. yüzyıla gelene kadar geç kalmışlığımızdır. 1910 tarihli kanunumuz halen yürürlükte olan 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunumuzun 1952 yılında yürürlüğe girmesi ile mülga olmuştur.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunumuz kapsamında eser; sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsullerini kapsamaktadır. Demek ki kanunen bir eserin koruma altına alınabilmesi için bir çabanın ürünü olması, sahibinin özelliğini taşıması ve kapsamda şekil alarak kanunda sayılan eser türlerinden birine girmesi beklenmektedir.
Eser sahibi ise eseri meydana getiren kişi olarak kanunların tanıdığı haklardan faydalanan yahut bu imkânlardan faydalanmayı talep edecek kişidir. Eser sahibinin sahip olduğu haklar genel bütünüyle; umuma arz hakkı, adın belirtilmesi yetkisi, eserde değişiklik yapılmasını men etme yetkisi, eser sahibinin üçüncü kişilere karşı sürebileceği haklar, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı, umuma iletim hakkıdır. Bu hakları kişi kendi kullanabileceği gibi kendi ve mirasçıları mali haklarını karşılıklı veya karşılıksız, süreli veya süresiz olarak prosedürlere uyarak devredebilmektedir.
Kullanılacak haklar ise belli istisnalara tabi tutulabilmektedir. Eğer fikir ve sanat eserleri, kamu düzeni ve genel menfaat düşüncesi ile çelişiyorsa, kopya ve neşir durumu mevcutsa veya hükümet bu kapsamda yetkiye sahipse haklar kısıtlanabilir durumdadır.
Doğması için tescile gerek duyulmayan ortaya çıkması ile koruma altına alınmış olan telif hakları, soyut nitelikte olduğu ve koruma hangi ülkede talep ediliyorsa “ülkesellik” kapsamında sadece o ülke mevzuatına göre koruma kazandığı için bu konuda kapsamlı bilgi sahibi olmak önem arz etmektedir.
Telif haklarının korunma süresi, eser sahibi yaşadığı sürece ve ölümünden itibaren 70 yıl ile sınırlandırılmıştır. Eser sahibinin tüzel kişi olduğu düşünüldüğünde ise koruma süresi aleniyet tarihinden itibaren başlamakta ve yine bu tarihten itibaren 70 yıl süreyle kapsama alınmaktadır. Fikir ve sanat eseri sahibi belirlenemiyorsa eserin aleniyet kazanması ile 70 yıl süreyle haklar ileri sürülebilmektedir. Hakkın ileri sürülebilmesi için her halükarda aleniyet esastır.
Fikir ve sanat eserleri kapsamında telif haklarınızın ihlal edildiğini düşünüyorsanız; ihlal kapsamında ceza ve hukuk davaları ile hukuki zeminde hakkınızın korunmasını sağlayabilirsiniz. Bu kapsamda; fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, maddi ve bağlantılı haklar ile hak sahibi kişinin yazılı izni olmaksızın işletilme, çoğaltılma, değiştirme, dağıtma ve benzeri her türlü fiil mevcutsa, bir eserden kaynak gösterilmeden iktibasta (alıntılama ) bulunuluyorsa, FSEK m. 81’ de sayılan bandrole ilişkin kurallara aykırı hareket ediliyorsa ve kanunen tanınan diğer hakların ihlalinde, hakkı ihlal eden kişinin yahut kurumun tespitiyle savcılığa suç duyurusunda bulunarak ceza yargılaması süreci başlatılabilmektedir.
Ayrıca manevi ve mali haklara tecavüz tehlikesinin varlığı durumunda, tecavüzün tespiti, men’i, (önlenmesi) tazminat davaları açılabilmektedir.
Maddi ve manevi tazminat talepleri ileri sürülürken; tarafların gücü, olayın ağırlığı, ihlale sebep kişinin elde ettiği menfaat, eser sahibinin uğradığı zarar ve hak kaybı ortaya konularak bir kanaate ulaşılmaktadır. Bu sebeple ihlalin kayıplarını delillerle ispat önem arz etmektedir.
Niteliğine göre değişebilmekle beraber, hak ihlallerinin ileri sürülmesi haksız fiil kapsamında değerlendirildiğinden bir ve on yıllık zamanaşımına tabidir. Mali haklara tecavüz bir suç kapsamında yer alıyorsa daha uzun olan ceza aşımı süresi uygulanmaktadır.
Yazının başında da belirttiğim şekilde günümüz dünyasında ulaşılabilirlik yüksek düzeyde olduğundan, telif haklarının ihlaline ilişkin somut bir durum ortaya çıkmadan hakların koruma altına alınması, somut bir durum ortaya çıktıktan sonra da geç kalmamak adına uzman bir avukattan hukuki süreç hakkında destek alınması önem arz etmektedir.